15.8.14

Barfi! (2012)




Canım, her şeyim benim... geçenlerde bana bu filmi tavsiye etti. Gecikmeli olarak izledim. :) Bu güzel filmi ne kadar anlatsam yetmez, neyse bir yerlerden başlayalım yorumlara. :)

İşitme ve konuşma engelli Barfi'nin aşık olduğu kız Shuriti'ye aşkını ona kalbini sunarak ilan ettiği sahne gerçekten çok güzeldi. Aşk sadece tertemiz duygularla, karşılık beklemeden, çıkarların olmadan yaşayabileceğin bir şey. Barfi'nin aşkı da böyle, tertemiz...



Shuriti , ise nişanlıdır. Nişanlısını sevmiyordur ama ailesi onun sağlıklı ve zengin biriyle evlenmesini istiyordur. Barfi, sevdiği kızın nişanlı olduğunu öğrenince şehrin ortasındaki saat kulesine tırmanır ve zamanı 15 dakika geri alır. Shuriti'ye şöyle söyler:

"Farzet ki hiç tanışmadık ve sana hiç arkadaşlık teklif etmedim. Farzet ki Barfi adında yeni bir arkadaşın oldu ve farzet ki bu yeni arkadaş sana evliliğini planlarken yardım edecek. Ve şimdi tüm bunları farzettiğine göre, neden gülümseyip el sallamıyorsun?"


Bu sahne gerçekten çok güzeldi. Barfi, tüm engellerine rağmen sevdiği kıza aşkı, sadece aşkı sunmaya hazırdı. Shuriti'nin bir seçim yapması gerekiyordu. Barfi'yi zamanla o da sevmişti, ona aşık olmuştu ancak ailesinin isteği ile onların seçtiği adamla evlenmeyi tercih etti. Shuriti'nin annesi ile aralarında geçen bir konuşmada annesi Shuriti'ye şöyle söylemişti.


" Barfi senin duymak isteyeceğin sözleri söyleyemez ve senin söylemek isteyeceklerini duyamaz."

Sahi, birinin seni sevdiğini bilmek için sadece bu sevgi sözcüklerini duymak mı gerekiyor? Film de bunun cevabının  "hayır" olduğunu görüyoruz. Aşk yaşananan, hissedilen bir şeydir. Shuriti'nin annesine dediği gibi, bazen sessizlik aşkın dili olabilir. Hiçbir şey söylemezsiniz, sadece onun gözlerine bakarsınız, onun nefesini içinize çekersiniz, elini tutarsınız, sıcaklığını hissedersiniz... işte gerçekte aşkın dili bunlardır. Barfi, işitemiyor ve duyamıyor ancak aşkın dilini herkesten çok daha iyi biliyor.

 Barfi, sevdiği kız başkasıyla evlendikten sonra tam da hayata küstüğü anda Jhilmil ile tanışır. Jhilmil, otistik bir genç kızdır ama Barfi'ye karşı tarifi zor, masum, sımsıcak bir sevgi beslemiştir. 

Peki Jhilmil ile Barfi için aşk neydi? 

Serçe parmaklarını birleştirip uyumak... Kendini sevdiğinin yanında sonsuz güvende hissetmek.



Birlikte karpuz yiyip, çekirdeklerini cama tükürmek... eğlenmek, gülmek, mutlu olmak kısacası.




Bazen istesen bile ayrılamamaktır çünkü aşk ikisinin kalbini bütünleştirmiştir artık. 




Ve aşk, sevdiğiniz kızın gözyaşlarını dindirmek için ona neşeleneceği oyunlar üretmektir.






Aşk, karşıklı hayallare dalmaktır, sonunda aşkın sizi tercih etmesi ve mutlu olmaktır. Gerçek aşk, birlikte yaşamak, birbirlerinin kollarında birlikte ölmektir.




Peki, Shuriti'ye ne oldu? Ailesinin ısrarı ile yaptığı seçim onu mutsuzluğa sürükledi. Barfi ile mutlu olma şansını bir kenara ittiği için üzgündü ama sevdiği adamın mutlu olması için onu Jhilmil'e vermeye de hazırdı. Gerçek aşk bazen vazgeçmek mi dersiniz? Shuriti için bu sorunun cevabı evetti, son kez sevdiği adamın gözlerine bakabilmekti aşk...





Siz siz olun, aşkı bulduysanız ona sımsıkı sarılın. Elinzdeki fırsatları kaçırmamak dileğiyle. Gerçek aşk kapınızı bence bir kere çalar. Onu bulmanız dileğiyle. :)

Filmi izleyin, sevdiklerinize şiddetle tavsiye edeceksiniz. Uzun ama her anı değerli ve anlamlı bir film. İzleyince kendinizden bir şey bulacağınız ve size bir şeyler katacak bir film.

IMDB puanı da oldukça yüksek. 8,3 puanı var. Benim ise puanım tereddüt etmeden 10/10.









12.8.14

Neden Bağırıyoruz ki?

Toplum olarak derdimizi bağırarak anlatmaya alışmışız. İnsanların kalp kırıcı derece bağırarak birbirlerine bir şeyler anlatmasına (birbirleriyle tartışmasına) çok kızıyorum. Bu seslere o kadar alışıyorsunuz ki zamanla siz de kendinizi birine bağırırken bulabiliyorsunuz. Birinin bana bağırması hiç tahammül edemediğim bir şey. Beni bu hayatta en çok üzen ve böyle bir şeyin olması durumunda unutamayacağım şeylerden biri, bana bağırılması.

Bağırarak konuşmak, bana biraz kompleksli insanların geliştirdiği bir savunma mekanizması gibi geliyor. Belki dikkat çekmek, belki fark edilmek iç güdüsüyle bilinçsiz yapıyoruz bunu lakin bağırmakta ustayız, toplumca sesimiz gür.

Lafın kısası, lütfen bağırmadan konuşalım. :) Birbirimize saygı duyalım. Bir yerde saygı varsa, orada mutluluk her daim vardır. Dünyamızı kendi ellerimizle (sesimizle) mutsuz bir dünyaya çevirmeyelim. Hayat kötü şeyleri içine alabilecek kadar uzun değil, ama güzel şeylerin hepsini içine sığdırıp yaşayacak kadar UZUN. :)


Sevgiyle kalın...

Tuğba... :)