28.11.12

Gelinimiz... (Damat da pek yakında!)

Amigurumiforum'daki tarife göre ördüğüm yeni bebeğim. :) Damadı da haftasonu öreceğim kısmet olursa...
Düğünümüzü yaptık. Çiftimizin eş durumu özründen birbirine kavuşmaları için çok az zamanları kaldı, hasretlik bitiyor...










25.11.12

Bir Yaprağın Yaşam Döngüsü

Tıpkı bir yaprak gibi sonbahardayım, gözlerimden yaşlar dökülüyor
Kıştayım, sana dair bütün duygularımı en derinlere gömüyorum
İlkbahardayım, yeniden doğup yeşeriyorum
Yazdayım, seninle en renkli günlerimi yaşıyorum


23.11.12

Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister…(Atatürk, 1924)

Neden 24 Kasım?

11 Kasım 1928′de Bakanlar Kurulu, Gazi Mustafa Kemal’e Ulus Okullar Başöğretmenliği sanını vermişti. Atatürk 24 Kasım’da Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul etti.

Öğretmenler Günü kutlaması 12 Eylül döneminde kararlaştırıldı. Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanmasına karar verildi.

Öğretmenler gününün ülkemizde ilk kutlanışı


***

Atatürk'ün "Cumhurbaşkanı olmasaydım, Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim" dediğini okumuştum bir yerlerde. Cumhurbaşkanlığı makamı ile Milli Eğitim Bakanlığı'nı aynı kefeye koyması, bir toplumun geleceğinin eğitime eş değer olduğunu ifade etmeye yeterli diye düşünüyorum. Keşke biz öğretmenler olarak da onun kadar öz verili olabilsek, onun kadar canla başla sarılabilsek her türlü zorluğa... Bunu yapabilmek için bizlere verilen kıymetin de artması gerektiği şüphe götürmez bir gerçek. Hele ki şu sıralar, mesleğimiz ile ilgili öyle saçma varsayımlar ortaya atıldı ki... İnsanların gözünde değerimizi azalttı sevgili bakanımız... Oysa kimse bilmiyor benim bir köy öğretmeni olduğumu, dağları tepeleri aşıp okuluma görevimin başına gittiğimi, sınıfımı bizzat silip-süpürdüğümü, benim çocuklarımın cebinde bir simit alacak beş kuruşları olmadığını, köy yerinde pek çok şeyden mahrum yaşadıklarını, üzerlerine giyecek doğru düzgün kıyafetleri olmadığını, onların ufkunu genişletmek için canla başla mücadele ettiğimi kimse bilmiyor... Kimse bilmese de bunları, gördüğümüz bir gülümse yeter o güzel gözlerde... Onların güzel şeyler yaptığını, iyi yerlere geldiğini görmek yeter. Henüz mesleğin başında olduğum için öğretmenlik mesleği ile ilgili daha öğrenecek, yaşayacak çok şey olduğunu biliyorum. Umarım tek bir çocuğun bile hakkını yemeden bu mesleği sürdürebilirim. Onlar için iyi bir öğretmen olabilirim... Ve yine umuyorum ki emeklerimin karşılığı onların başarısı ve mutluluğu olur... Bütün öğrencilerimi çokkk çokkk seviyorum.
Ayrıca bütün öğretmenlerimin ve öğretmen arkadaşlarımın bu anlamlı gününü kutlarım. 24.11.2012 Mesleğimin 1. yılındayım...





Çiğ Köfte Partisi

Adıyaman'da yaşıyorsan, illaki bir yerlerde çiğ köfte partisine katılırsın. Dün öğretmen arkadaşlara gittik, bize çiğ köfte yaptılar. Ellerine sağlık... Hayatım boyunca hiç yemediğim kadar çiğ köfte yedim. O kadar güzel olmuştu ki doyamayıp eve de paket istedim. :D Bugün de oda arkadaşımla paketlenenleri tükettik. Bu da dünkü soframızdan bir kare... 22.11.2012


Özgürlüğe Doğru Çırpılan Kanatlar

Bizler için küçük bir umuttur özgürlük... Bazen sevdiğiniz insandan gelen sımsıcak bir tebessüm, bazen de onunla bir anlık bir göz göze geliş bile "özgürüm" diyebilmenize sebep olabilir. Duygularını gömme karanlıklara, özgürce anlat... bilsin... o bilsin, herkes bilsin. Riyakârlığın diz boyu olduğu, yalanlarla dolu şu dünyada dürüst olursan, özgür olursun. Özgür olursan, mutlu olursun... Yepyeni umutlarla yola çık. Her yer düşündüğün gibi karanlık değil... özgürlüğe, aydınlığa doğru kanat çırp... En umutsuz anlarda bile Yüce Allah'a sığın, elbet bir çıkış yolu bulmanı sağlayacaktır.


22.11.12

TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

Gecenin yorgunluğunda Nazım Hikmet'in bu şiirini okumak çok iyi geldi... Şiirin ardından Tahir ve Zühre'nin hikayesini de okumanızı öneririm.
 
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Nazım Hikmet Ran 

***

Zühre bir sultan kızı, Tahir bir vezir oğludur. İkisi de anne ve babalarının yedikleri sihirli bir elmadan dünya’ya gelmişler, birlikte oynamış, birlikte büyümüşlerdi. Önceleri, bir hocanın rahlesi önünde diz çöküp okurlarken, sonra yaşlı bir Pir’in elinden içtikleri “Aşk Badesi” ile sarhoş olur, yüreklerini aşkın yalap yalap yakan ateşinde közleştirirler. Artık, sazla- sözle deyişler söylemekte, birbirlerine olan aşklarını dile getirmektedirler. Bu böyle gitmeyecek, bir engel ortaya çıkacak, daha beşikteyken sözleri kesilen bu iki sevgiliyi birbirinden ayıracaktır. Çünkü, Hak âşıklarının alın yazısı böyledir. Bu çizgide kaderleri birliktir. Gün gelip çatmış, kader ağlarını örmüş, Tahir Konya’dan Mardin zindanına sürülmüş, Zühre de sarayın bir odasına kapatılmıştır.

Her iki âşık, umutsuz aşklarının çilesini çekmeye, yüreklerindeki petek petek aşk balını saza ve söze dökmeye devam ederler. Gün olur, Tahir zindandan kurtulur. Konya yoluna düşer, Konya sarayından sevgilisini kurtarmak isterken yakalanır. Bu kerre bir sandala bağlanarak, başıboş, Beyşehir gölünün hırçın dalgalarına bırakılıverir. Göl Emir’i onu bulur, konağına getirir. Bu sırada, Zühre’nin bir Bey oğlu ile düğününün yapılmakta olduğu haberi alınır. Tahir, kılık değiştirerek, Konya’ya gelir, bir yolunu bularak Saraya girer. Girer ama, bir muhafız onu tanır üzerine atılarak öldürür. Zühre, altın telli duvağıyla cesedin üzerine kapanır, oracıkta can verir. Her ikisini bir mezara korlar. Mezardan iki gül fidanı boy verir iki fidanın arasında bir çalı dikeni vardır. Bu iki fidanı asla birleştirmez. Sonradan mezarlar üstüne, bugünkü türbeyi yaptırır, adına Tahir Ve Zühre türbesi derler.
 

21.11.12

Kırık Kalpler, Yitik Duygular

Bir insanın duygularıyla oynamak ne kadar kolay... Bu hayatta en çok korktuğum şey, bir insanın duygularıyla oynamak... Ben bu korkuyu hep içimde taşıyıp, kimseyeyi üzmemeye çalışırken bunun bana yapılması kalbimi bin parçaya bölüyor. Belki benim üzüldüğümün hiç farkında değil. Bu kadar duygusal olduğum için kendime çok kızıyorum. Şu duygusallığıma bir çare bulmak lazım şöyle en köklüsünden...Kendime şunu söylüyorum: Geçecek, geçecek Tuğba... biliyorum ki geçecek... Sabret. Rabbim sana yardım edecektir, dua et.

17.11.12

No Me Ames (Sevme Beni)

Bu aralar "sevmek" kelimesinden nefret ettim. Kimsenin beni sevmesini istemiyorum. Ben de kimseyi sevmek istemiyorum. Sevmek üzüntüyü ve hayal kırıklıklarını da beraberinde getiriyorsa boş ver neyine gerek Tuğba? En iyisi sevmemek kimseyi, kimseye değer vermemek... Kendi yalnızlığın da seni mutlu edebilir sanırım bazen. İşte şu an o durumdayım. Mutluluğu kendi dünyamda arıyorum kimseye muhtaç olmaksızın... Geçenlerde Victor Hugo'nun bir şiirini okudum. Şöyle diyordu: "Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?" Gülerken için için ağlanabileceği gibi yalnızken de, işler yolunda gitmiyorken de mutlu olunabilir sanırım... Hayat insana her zaman istediklerini sunacak değil, ille de olsun diyorsan bunun için elinden geleni yapıp sabırla beklemen gerek. Bu bekleyişi sürdürürken de göğüs germeli her şeye, dimdik durmalı herkese karşı. Neyse işte, böyle garip ruh halleri içindeyken bilgisayarda ne var ne yok diye karıştırayım dedim. Jennifer Lopez ve Marc Antony'nin muhteşem düet şarkısı "No Me Ames (Sevme Beni)"in klibini buldum bir dosyamın içinde. Daha önce yüzlerce kez dinlemişimdir, bugün de yine en az elli defa dinledim. Bir şarkı ancak bu şarkı kadar anlamlı, duygusal ve güzel olabilir. Her dinleyişimde beni çokkkkk çokkkk uzaklara alıp götüren bir şarkı. Keza klip de öyle. Türkçe şarkı sözlerine rastladım nette ama pek beğenmedim. O yüzden sıvadım kollarımı. Bakalım aşağıya ekliyorum çevirimi... Şarkıyı da zamanınız varsa dinlemenizi öneririm.

Marc Anthony & Jennifer Lopez - No Me Ames (Sevme Beni)




SEVME BENİ

 Marc: Neden ağlıyorsun söylesene?  
Jennifer: Mutluluktan.  
Marc: Ve neden bu kadar durgunsun?
 Jennifer: Yalnızlıktan.  
Marc: Ellerimi neden böyle sımsıkı tutuyorsun ve neden düşüncelere dalıp gitmiş gibisin?
 Jennifer: Seni çok seviyorum!
Marc: Neden?
 Jennifer: Böyle aptal ve inatçı olma.
Benden şüphe duymayı bırak! Geleceğin ne getireceği umurumda değil
Korkmuyorum
İstediğim tek şey seni sevmek
 Marc: Beni sevme çünkü farklı olduğumu düşünüyorsun.  
Jennifer: Birlikte olmamızın bizim için doğru olmadığını mı düşünüyorsun?  
Marc: Bunun büyük bir yalan olduğunu bildiğim için sevme beni!
 Jennifer: Aşkını hakketmediğimi düşünüyorsan o zaman sevme beni. Sadece burada kal…  
Marc: Sevme beni, çünkü ben her şeyimi kaybettim.
Çünkü ben dünyayı değiştireceğim
Çünkü bu kader
Çünkü bu imkansız
Biz birbirini yansıtan bir ayna gibiyiz
Bana ne olacağını da biliyorsun.  
Jennifer: Sevme beni ölmek için bir pişmanlığın savaşında
Sevme beni yere sağlam basmak için
Senin aşkınla göğe yükselmek istiyorum  
Marc: Bilmiyorum ki ne desem
Gerçek bu
İnsanlar isterse, seni gerçekten incitebiliyor  
Jennifer: Ayrılmamız umurlarında olmayacak
Ama şimdi, şu koskoca dünyada beni bir başıma bırakma  
Marc: Beni bırakma… beni bırakma.
 “Beni sevme” dediğimde beni dinleme  
Jennifer: Beni bırakma. “Beni sevme” diyerek kalbimi kırma  
Marc: Beni sevme, yalvarırım acılarımla beni başbaşa bırak  
Jennifer: Bunu yapamayacağımı çok iyi biliyorsun
Faydasız…
Seni daima seveceğim.  
Marc: Sevme beni. Binlerce fırtınanın koptuğu bu kalbimle sana sadece acı veririm
Jennifer: Sevme beni acı dolu günlerini unutmak için
Beni ben olduğum için sevmeni istiyorum  
Marc: Sevme beni
Biz birlikte göğe yükseleceğiz ve sonsuza dek birlikte olacağız  
Jennifer: Bu aşk korkunç bir fırtınadan sonra açan güneş gibi
Jennifer ve Marc Birlikte: Aynı galaksideki iki kuyruklu yıldız gibi
 Marc: Sevme beni
 Jennifer: Sevme beni…
Marc: Sevme beni…